PORTAL C |
|
|
YAZAN: Ç TARİH: 29/09/2010 TÜR: ÖYKÜ |
2 Eğilip, yerden tek tek toplarken taşlarını satrancın, “Beni tuvalete götür” dedi. “Götürüyüm.” Koluna girdim. Kolumdan çıktı, itti kolumu. “Ben kendim giderim” dedi. Yalnızlıktan korkuyordu ve bana ihtiyacı vardı; bunu, bakışlarından anlıyordum. “Burada sizi bekleyeyim mi teyze”? Kokmuş bir yemeğe bakar gibi baktı yüzüme. Ölüyordu. Gözlerine bakınca, orada, ölümcül hastaları, hem de yaşlı, toprağın altına çağıran sesin körüklediği ateşi gördüm. Ona acıdım ve insanda acıma duygusunun ölçülebilir bir büyüklüğe sahip olduğunu, asla göğüs boşluğunu bütünüyle kaplayarak, onu soluksuz bırakmayacağını da ilk defa, şimdi, teyzeme bakarken anladım. Örneğin üç bölü bir oranındaydı teyzeme duyduğum acımanın miktarı, ya da on üzerinden iki şeklinde. “Git” dedi. “Git taşları diz, gelince yeni bir oyuna başlayacağız.” Arkamı döndüm gidiyordum ki, “Aptal” diye bağırdı. “Adam dediğin git demeyle kıçını dönüp gitmez hemen. Dinle beni, yarın bana beyaz karton al, öyle mendil kadar değil, iki metreye iki metre olacak”! “Alırım almasına da ne yapacaksınız o kadar kartonu”? Daha sorumu sorarken, azarlanacağımı anladım. Beni yanıltmadı, “Çok konuşma” dedi. “Git, otur işinin başına” Bu gün mü olur, yarın mı, ikinci aylığımı verecek. İstanbul’dan hareket etmeden önce, hanımım benim adıma ayda dört yüz bin liraya anlaştı. Telefonda konuştular, şifahen anlaşmaya varıldı. Romanını ben yazacağım. (yaz dediği her kelime, hiç değiştirilmeden, okunaklı ve çabucak yazılacakmış) Gecenin bir yarısı bile olsa, eğer o istemişse, kalkıp satrançta ona rakip olacağım. (Oyunu erkek gibi oynayacakmışım, o üzülmesin diye mahsus yenilmeyecekmişim, böyle bir şey sezerse taşları bana tek tek yedirip, tahtayı kafamda parçalamakla kalmaz, beni hemen o gün kovarmış; ayrıca aynı anda hem satranç oynayıp, hem de roman yazabilirmişiz, buna burun kıvırmayacakmışım, tembellik etmeyecekmişim, kovarmış.) Yemekleri ben pişireceğim. (Aşçılığım var mıymış, doktorlar neyi nasıl dediyse, onu öyle pişirecekmişim, yoksa derhal kovarmış, bir de ayrı ayrı yiyecekmişiz yemeklerimizi.) Evin temizliği de bana ait. (İyi halimi görürse, bana yardım etmek üzere, haftada bir gün bir kadın tutabilirmişiz, ama benim huyum kötüymüş, kadına yan gözle bakmayacakmışım, baktığımı görürse kovarmış.) Sigaram ve ufak tefek masraflarım ona ait. (Sigarayı balkonda içecekmişim, hava soğuk olur da bana acırsa, pencereyi sonuna kadar açmak şartıyla mutfakta da içebilirmişim, bu arada Pazar günleri bir saat kahveye gidebilirmişim, gerçi gitmesem de olurmuş, nasıl olsa burada hiç arkadaşım yokmuş, gidip ne yapacakmışım ki) Şartlarını harfi harfine yerine getirmeme rağmen, geçen ay üç yüz elli tl. olarak verdi aylığımı. Bir şey diyemedim, ne deyim? Bakalım bu ay nasıl yapacak? Ne verirse versin, ellisini kendime ayırıp geri kalanını İstanbul’a göndereceğim. Okullar açıldı, artık küçüğün bir sürü masrafı çıkar. Geldi, öğretmeni sınıfa giren bir çocuk gibi ayağa kalktım. Yüzü bembeyazdı. Bastonunu masaya dayarken ben de yavaşça oturdum. “Kartonu unutma yarın” dedi. “Küçük alma, ikiye iki olsun. Altmış dört kareye böleceğiz onu.” Yazan: Ç. |